Irmak Kazuk: Aşırı Heyecanlıyız Sağlıklı Düşünemiyoruz

Kapanarak derin yaralara neden olan Ntv Spor'u Ntv Spor yapan, kadronun olmazsa olmazı, şu sıralar YouTube'da programlarıyla takip ettiğimiz Irmak Kazuk'la spor camiasını irdeledik...

Irmak Kazuk: Aşırı Heyecanlıyız Sağlıklı Düşünemiyoruz
Yayın Tarihi: 5.08.2018 19:53:00

Röp: Ece Şahan

Çok iyi giden bir NTV Spor vardı. Önce değişti, sonra kapandı. Sizce ne değişti, ne oldu?


İşin ekonomisi çok büyüdü. Zaten Türkiye’de böyle şeyler ederinden fazla büyüyor. İçini doldurmadan birçok anlam yükleniyor. İşte Türk futbolumuz şöyle bir değer, bu kulübümüz şöyle bir büyüklükte, şu oyuncumuz şöyle bir star gibi.. Hepsinin aslında içinin doldurulduğu kadar dolu olmadığı ortaya çıkıyor. Bu durumda ekonomiyi bir yerde tıkıyor.

Türkiye Futbol Ligine atıyorum ki 400 milyon dolar değer biçiyorsunuz. O kurumu satın alan yayıncının da onun bir kısmını reklamla karşılayabiliyor olması lazım. Ama satamıyor, tribünleri dolduramıyorsun, formayı satamıyorsun, sahada ki futbol karşılığını vermiyor derken medyası, oyuncusu, antrenörü, taraftarı, kulübü, federasyonu ... Ve sonucunda NTV Spor ’da buna paralel olarak etkilendi. Yani işin ekonomisini döndürmek kolay değil. Bize gelen eleştiriler “NTV Spor ’un son döneminde sahayı yeşil zemin görmüyoruzdiyorlardı. Haklılarda ama senin öyle bir para verip kendini döndürme şansın çok düşük. Ben şuan hala devam eden spor kanallarının da belli bir vadeden sonra tıkanmak durumunda kalacağını düşünüyorum. Umarım tıkanmazlar.

Her şey sosyal medya platformuna kaydı. Artık kanal ve kurum odaklı değil de kişi odaklı, kişi markası oluşmaya başladı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Artıları eksileri var. Youtube ve dijital platformlar buna müsaade ediyor ve herkes kendi mecrasını oluşturabiliyor. Her an ulaşabileceğimiz bir içerik var. Oturduğumuz kafeden içtiğimiz suya kadar YouTube kanalı kurulabilir. Google’ın yerini aldı YouTube. Bir şey aramak istediğinde insanlar YouTube’a yazmaya başladılar. Hadi biz bir şekilde göz önünde olduğumuz süreç sonrasında bunu deniyoruz ama sokakta ki bir insan buna kafa yorup hiç risk taşımadan deneyebilir. Çünkü deniyorsun ve kimse izlemiyorsa tutmuyor ve bir şey kaybetmiyorsun.

Medyanın ve medya takip alışkanlığının gelişmesi açısından da bence çok önemli. Çünkü artık insanlar ana akım medyada samimiyet sorguluyor. Sıkıldılar ve yeni bir şey istiyorlar. Doğal olsun diyorlar ve bunları da dijital platformlarda bulmak, takip etmek daha kolay.

Peki o zaman size NTV’nin en iyi beşini sorsam?

Zor bir soru ya.. Doğu - Batı karması olarak iki 5 çıkartabiliriz belki. Benim oraya ilk girdiğimde ki kadro yıldızlar geçidi gibiydi tabii son dönemde de farklı bir durum yoktu. İşte Murat Kosova, Okan Karacan, Fuat Akdağ, Kenan Onuk, Serkan Korkmaz vardı. Sonrasında alt jenerasyon benimle birlikte (kendimi tabi beşe koymuyorum şuanda) Emek var, Güntekin Onay geldi, Ali Okancı... Sonrasında beIn SPORT yolunu tuttu, Emre Gönlüşen, Ercan Taner.. Gerçekten çok fazla insan var. Oradan belki sonunda film çok iyi bitmemiş gibi gözüküyor ama yine de kendi adıma oranın bir parçası olduğum içinde mutlu ve gururluyum. Her biriyle ayrı bir anım var.

Futbola geçelim. Bazı futbolcular ilk başta yorumcular, taraftarlar, kulüpler ve spor programları tarafından el üstünde tutulup, belkide çok fazla büyütülüyor.  Sonrasında ise birden dibe vuruyor ve nefret objesine dönüşüyor. Sizce neden? Spor programlarının, yorumcuların bu duruma bir etkisi var mı?

Hepsi bir paket aslında. Taraftarın yaklaşımı, kulüplerin yaklaşımı, basının yaklaşımı.. Basın dediğimiz şey ise tabi ki kamu hizmeti için var ama işin içinde kar ve reyting amaçlı bir işletim mekanizması girince daha çok okunacak, daha çok satılacak şeyler dolayısıyla insanları putlaştırıyorlar. İnsanları gözde bir figür haline getiriyorlar ve onunda bir diyeti var.

Tabi medyanın da bir payı var ama daha çok toplumsal, sosyo-kültürel bir sıkıntımız var gibi geliyor bana. Aşırı heyecanlıyız, aşırı duygusalız, sağlıklı düşünemiyoruz. Profesyonelliğin içine hep kurumsallık dediğimiz şeylerin içi tamamen doldurulmuyor. Böyle olunca bu defa bambaşka bir hikâye çıkıyor ve olay trajediye dönüyor. Futbolcular üzerinde de bu durum böyle, kulüpler içinde bu durum böyle. Kişinin ya da kurumun kim olduğunun çok fazla bir önemi yok bana kalırsa.

Yerli futbolcu, yabancı futbolcu tartışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Kulüp muhabirliği yaptığınız dönemde de böyle bir tartışma var mıydı?

Sporcunun dini, dili, ırkı, pasaportu olmaz. Orası bir arena. Sizin kendinizi kanıtlayacağınız yer. Aynı disiplini aynı odağı göstermeniz lazım. Bizim kendi coğrafyamızdan, kendi futbolcularda böylesi yok mu tabi ki var ama onlarda bunu hakkıyla yerine getirenler belli bir seviyeye geliyor. Yurt dışından Adebayor geliyor buraya 36-37 yaşında, adam röportaj veriyor ve diyor ki “Ben 37 yaşındayım antrenman bitiyor çıkıyorum sonrasında 2 saat ekstra antrenman yapıyorum; X futbolcu biter bitmez duşunu alıyor, yemeğe gidiyor arkadaşlarıyla” diyor ve X futbolcu Adebayor’dan 15 yaş küçük bir futbolcu… Buralarda tıkanıyoruz biz.

Ve kaptan olmadığında dahi sorun çıkabiliyor bizde?

Yani kaptan olması, olmaması tabi oralarda daha egosantrik reflekslerde var bu işin içinde. Ama biraz futboldan bahsediyorsak genelde bir toplumsal ispat durumuna da geldiği için bizde ya topçu ya da popçu ol durumu gibi kendi çocuğunun kalıba sokma gibi bir şehir efsanesi vardır toplumumuzda. Aslında sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik olarak bir aile bir kaçış yoludur. Durum öyle olunca yokluktan villalara, modern kız arkadaşlara ve gösterişli bir hayata geçişte bundan dolayı çok fazla sporcu kaybolabiliyor.

Klasik ama Ronaldo, Messi gibi sporcular dünya çapında baskıya sahip sporcular ama yine de kendi duruşlarını korumalarını biliyorlar. Bu durum neden Türkiye’de öyle olmuyor. Onlarda yokluktan bu duruma geliyor ve bu kadar zenginliğe sahip oluyor.

Oralarda sistemler daha farklı işliyor ve uygulanıyor. Ronaldo ve Messi evet çok iyi iki örnek ama bence bununla ilgili birisi bir araştırma yapmak istiyorsa NBA’e bakması lazım. Çünkü NBA’de adam diyor ki “Benim markam NBA ve sen eğer bu formayı giyeceksen sen bu markaya hizmet etmekle yükümlüsün” diyor. Evet, her sene ya da 10 senede bir yeni jenerasyonlar geliyor Lebron’lar Curry’ler, Kevin Garnett’ler ama her sene iki-üç tane bütün popüler kültürü domine eden adamları yüz yaratıyorlar. Ve o yüzlerin dışında biz sadece o çıkan 3 taneyi görüyoruz ama birde kaybolup giden en az onlar kadar yetenekli, belki onlardan daha fazla öteye gidebilecek sporcu var. Ama orada da işte gettolardan yetişen uyuşturucu sorunu, ailevi problemler var.. Orada hala çok ciddi çatışmalar var.

Ama adam diyor ki “Sen o hayatını geride bırakacaksın ve ben sana bir mentol tutacağım hem psikolojik hem de eğitim anlamında destek verecek” derken sadece o sporcuyu korumuyor; kendi marka değerini korumaya çalışıyor.

Bizim burada böyle bir alışkanlığımız yok ki. Hele sen üst düzey profesyonel bir sporcumuza gidip ben böyle bir şey yapacağım desen orada egosantrik şeyler devreye giriyor. Sorsan X’den daha büyük futbolcu, Y’den daha büyük basketbolcuyum egosu da var bizde; oda dönüp dolaşıyor bizde ki kültürel, toplumsal noksanlıklara…



Messi, Ronaldo demişken insanlar artık sıkıldılar.. Son zamanlarda Mohammed Salah yeni bir heyecan yarattı. Sizce biraz balon mu yoksa 3. bir isim geliyor mu?

Bence balon değil. Messi ve Ronaldo 10 senedir bu işi yapıyorlar böyle bir gerçek var. Messi 16-17 yaşlarında kendini göstermeye başladı. Ronaldo inanılmaz bir çalışma ürünü ama dediğim gibi senelerdir bu adamlar Salah’ın yakaladığı istatistiği yakalıyor. Salah’ın şimdi bunu bu seviyede ve çok daha vasat bir takımla sergiliyor olması çok fazla dikkat çekici oldu. Ama Salah’ın o seviyeye geldiğini ispatlaması için daha birkaç seneye ihtiyacı var. Ha bence o seviyeye de gelecek.

Peki Alex Ferguson, Mourinho, Arsene Wenger? Bu üç isim arasında dönen en iyi teknik adam yorumlarına ne diyorsunuz?

Aslında üçününde sembolize ettiği farklı değerler var. Yani Arsene Wenger’e baktığımızda evet 20 sene çok acayip işler yaptı. Yenilmezler kadrosu ve sonrasında da oynatmaya çalıştığı kolej futbolu gibi.. 

Alex Ferguson, daha disiplinli bir yapı.. United’ı çok acayip bir seviyeye taşıdı.

Üzgünüm ben Mourinho’cu değilim. Çünkü bana kendini geliştiriyormuş gibi gelmiyor. Evet, acayip bir futbol zekâsı ama sanki o futbol zekâ bundan bir 4-5 sene önce zirve seviyesine ulaştı. Ama biraz işin artık PR ve iletişim tarafında ki zekâsıyla akıl oyunlarıyla onu götürüyormuş gibi geliyor bana.

Bu 3’lü dışında mesela Simeone ve Kloop’u çok beğeniyorum. Dünyanın en iyisi şıklarına bu 3 ismi de ekleyecek olursak, hem göze hoş gelen futbol hem heyecan, adrenalin deyince ben yine Kloop diyebilirim.

NBA'a geçelim. LeBron tartışmalarına ne diyorsunuz?

Ya Ronaldo için hissettiklerim aslında LeBron James içinde geçerli. Ben LeBron’a da karşı bu sene başına kadar çok fazla sempati duyan biri değildim. Aynı şekilde Ronaldo içinde ama ilerleyen yaşlarına rağmen insanüstü performanslar sergiliyorlar ve benim aklım almıyor. Tamam, Ronaldo’da öyle ama bence basketbolda NBA seviyesinde bunu yapmak çok güç çünkü çok daha fiziksel güç var. LeBron’un yaşı gelmiş artık 34’e ve iki günde bir maç yapıyorsun. Normal sezonda 82 maç ve üzerine Playoff’lar falan.. LeBron’a çok büyük saygı duyuyorum. Ama bu tartışmanın karşılığı “Jordan mı? LeBron mu?” tartışmasıysa o konuda Jordan’dayım. O konu tartışmaya kapalı bir konu…

Peki Kobe?

Orada da bence Kobe ya… Ama bu biraz bizim alt jenerasyonda biraz daha işin içine duygularda girdiği için öylede bir durum var. İstatistiklere bakınca LeBron, Kobe’yi yakalıyor, Jordan’ı yakalıyor; oradan onu geçiyor falan.. İstatistiklere bakınca çok acayip şeyler çıkıyor. Tabii Jordan’ın daha doğrusu NBA’İn bugün bu marka değerindeyse; LeBron denen adam şuanda senede bu kadar büyük paralar kazanıyorsa, böyle bir marka olduysa Jordan olmasaydı olmayacaktı. Yani buda bence konuyu tamamen kitlitliyor. Kobe’de bence o değerlerden bir tanesi.



Aynı anda oynamadıktan sonra karşılaştırmaları zaten biraz..


Biz bunu ciddiyetten uzakta Alex’i konuk ettiğimizde ona sorduk mesela “Hagi mi? Alex mi?” dedik ve aynı cevabı verdi. Ben Hagi izleyerek büyüdüm” dedi. "Bu bambaşka bir futbol zekası ve karşılaştırabilir bir şey değil. Ben onu izleyerek ona özenerek büyüdüğüm için tabi ki de Hagi" dedi. Bu işler böyle…

Camiada tartıştığınız, konuşmadığınız kimse var mı?

Camiada tamamen konuşmadığım değil ama bizim iş zaten aynı kurumda da çalışıyorsan farklı kurumda da çalışıyorsan, kendi içinde çok fazla rekabet barındıran bir durum. Yani sen NTV Spor muhabirisin ve Hürriyet’te, Vatan’da, eski adıyla Lig TV’de aslında birlikte bir yandan iş yaptığın ve haberler konusunda fikir alışverişi yaptığın arkadaşların aynı zamanda rakibin var. 

Ve dolayısıyla çok büyük bir işi gelip sana sorduklarında “Yoo, haberim yok benim” diye cevaplayıp; 1 saat sonra ona canlı yayında açıkladığın falan olabiliyor :) Bunlar zaman zaman kalpte kırabiliyor.

Ama bu işte biraz onları kaldırabilmek gerekiyor. Az önce saydığım kurumda ki arkadaşlarımla hala çok çok yakınız ama birbirimize attığımı kazığın haddi hesabı yok :)

Sneijder onlardan biri miydi?

Sneijder’de de biraz öyle oldu ama arkadaş grubumdan çoğu bana inanmadı. Birlikte en başından haberi olan Metin Karabaş vardı. Fanatik'ten birlikte paralel gitmiştik. Ama işte onun haberini de saklamak gibi bir borcunuzda oluyor.

Unutamadığınız bir sezon vardır mutlaka?

2 sene önce Liverpool- Dortmund UEFA Kupası çeyrek finaliydi galiba. Anfield’de oynanan karşılaşma çok güzeldi. Liverpool orada geriden dönüp kazanmıştı yanlış hatırlamıyorsam.

Birde yine Liverpool maçıydı diyeceğim. İngiltere’de Liverpool’un, Manchester United’ı deplasmanda 3-0 yendiği bir karşılamaydı. Şampiyonluğa oynadığı sene Luis Suarez’li Gerrard’lı. O maçta tribündeydim. Orada birebir tribünde olup yaşadığım hissiyattan dolayı söyleyebilirim.

Basketbolda desek?

Basketbolda heyecanı çok daha yüksek ve çok daha gelgitli olduğu için çok fazla sayabilirim ama Tracy McGrady’nin 1 dakika içerisinde saçmalayıp, 14-15 sayı attığı ve kazandırdığı maç var.  Birde benim basketbol muhabiri olduğum dönem 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda oynadığımız her maçı sayabilirim.

Hazır Dünya Kupası heyecanı yeni bitmişken En İyi Dünya Kupası?

2002 yılı. Şenol Güneşli takım 3. Olduğumuz turnuva kolay kolay unutulacak gibi değil. Şuan anlatırken bile heyecanlanıyorum…



Peki, genellikle sizin için çok efendi ve mütevazı olduğunuz söyleniyor. Gerçekten öyle misiniz?

Hiç göründüğün gibi değilmişsin dimi :) Yani, bilmem öyleyim. Genelde insanlarla düzgün iletişim kurmaya çalışıyorum. Kurduğumda da benim hakkımda ve benimle ilgili negatif bir şey düşünülsün istemem. Bu yeri geldiğinde fazla vericiliğe de gidiyor. Yani bunu sana sormak lazım izlenim olarak :)

Sadece biri ile ilgilenmek zorunda kalsanız yani sadece basketbol mu futbol mu?

Valla basketbol…

Pişman olduğunuz bir şey var mı? Mesela NTV’de staj yapmak yerine, basketbola devam etseydiniz?

Ben basketbola devam etseydim şuanda kazandığımdan daha fazla kazanırdım. Çok büyük bir yıldız olmazdım ama sistem içerisinde iyi bir yer edineceğime inanıyordum. Fakat gün sonunda şuan yaptığım işte daha çok kendimi bulduğuma inanıyorum.

İdeal kadın desek?

İdeal kadın, arkadaş gibi olmalı. Bazen reaksiyonlar, beklentiler insanları olduğundan farklı davranmaya sevk edebiliyor, o durumlarda kendini koruyabilen (bunun içinde özgüven gerekiyor) insanlar daha sağlıklı ilişki yaşamaya daha yakın gibi geliyor.

En can alıcı soruyu soralım. Pes mi Fifa mı?

Fifa

O zaman En İyi FIFA Soundtrack’i?

Blur Song 2.. FIFA 98 olması lazım.

Peki genelde hep eğlenceli formatlarda yer alıyorsunuz. İleride yorumcu olarak daha ciddiyet içeren bir program düşünüyor musunuz?

Düşünmüyorum. Ciddi bir şeyi de haberci olarak Türkiye’de yapmak çok mümkün değil. Ana akım medyada ki haber departmanlarının yani siyaset ve politikayı, gündemi takip edenlerin zaten gündeme getirmiyorum. Sporda öyle. Tamam kendini biraz daha korumuş gibi gözüküyor ama hala o kadarda değil. Çünkü Türkiye’de insanlar kendilerinin hoşuna gitmeyeceği senaryoları husumet haline çevirebiliyor. İlla ki ben bir şey söyledim, futbolcu, teknik adamı, kulübü eleştirdim diye başıma bir şey gelecek anlamına gelmiyor ama devamlı öyle bir beklenti var ve o beni çok yoruyor.

Türkiye’de sözde ciddiyetten sıkıldığım için hep bir gerginlik hep bir tansiyon… Spor dediğiniz aslında insanların eğlenmek, sağlıklı olmak, hafta sonu ailesini ve çocuklarını alıp güzel bir gün geçirebilmek için var.. Ama biz o durumun çok uzağındayız. Ben o kafayla, o gözle ve o enerjiyle yaklaşıp birşeyleri yapmaya çalışırken, diğer tarafta devamlı birileri birilerine çamur atıyor, diğerine sallıyor, diğeri basın toplantısı düzenliyor ona laf söylüyor. Böyle bir sistem beni çok yordu açıkcası çok sıkıldım.

Marka takıntınız var mı?

Marka takıntım bazı şeylerde var. Biraz elektronikte var. Apple ve İOS’cuyum. Çünkü Apple size bir dünya sunuyor. Saatinden kulaklığına kadar ve oraya bir girdin mi de elini verirken kolunu kaptırıyorsun. Birde Nike konusunda da sadık bir müşteriyim hatta birlikte işbirliklerimizde var.

Son olarak ileride başka bir hedefiniz ya da projeniz var mı?

Şuan en büyük projem ne biliyor musun? 5 sene sonrasında şuan yaptığım işi iyice oturtup haftada 2 çekim yapıp diğer 4-5 günde Güneyde bir sahil kasabasında geçirebilecek bir düzen oturtabilirsem Nirvana...

Röportaj: Ece Şahan




HABERİ PAYLAŞ

 
 
 


ÇOK TIKLANANLAR