Genç bir adam. Başbakan. Hayatının önemli virajlarında hep aynı rakamla karşılaşıyor: Yedi... Tıpkı 7 Ocak 1946’da onu “konut” a taşıyacak Demokrat Parti’nin kurulması gibi... Tıpkı 17 Şubat 1959’da Kıbrıs müzakereleri için Londra’ya giden heyeti taşıyan uçağın aşırı sis yüzünden Londra üzerinde yere çakılması ve pantolonunun ütüsü bile bozulmadan kurtulması gibi... Tıpkı 27 Mayıs 1960 ihtilali ve tıpkı 17 Eylül 1961 sabahı idam edilmesi gibi... Bu kadar da değil. Öldükten yıllar sonra 17 Eylül 1990’da Menderes’in idam edildiği İmralı’da bulunan kabri İstanbul Vatan Caddesi’ndeki anıtmezara nakledildi...
Ve Menderes’in itibarı yine içinde “7” bulunan bu tarihte kendisine iade edildi. 1- GÖNÜL ADAMI Annesini çok genç yaşta kaybeden Menderes’in duygusal, kırılgan, hep şefkat arayışındaki kişiliği, en belirleyici özelliklerinden biri olarak bilinir. Bu yüzden olsa gerek adı, üç çocuğunun annesi, biricik eşi, zor günlerinin dayanağı eşi Berin Hanım dışında da pek çok gönül macerasıyla birlikte anılmış, ölümünden sonra da konuşulmaya devam etmiştir. Ayhan Aydan ve Suzan Sözen dışında Menderes’in kamuoyuna mal olmamış bir aşkı daha vardı... Çakırbeyli çiftliğinde çalışan 16 yaşındaki Ayşe, hazin bir öykünün kadın kahramanı olarak Menderes’in kişisel tarihindeki yerini almıştır. Adı Adnan Beyle anılmaya başladıktan bir süre sonra Ayşe’ye aşık bir genç, köylülerin galeyana getirmesiyle sarhoş halde çiftliğin kapısına dayanır. Elindeki silahı kapıya doğrultup, bağırarak Menderes’i dışarı çağırır. Bu çağrıya cevap verip verandaya çıkan ne yazık ki sadece Adnan Bey olmaz. Geleceğin başbakanının önüne geçerek siper olan Ayşe sevdiği adamın canını kendi hayatı pahasına kurtarmıştır.
2- ODUN:Menderes’in Türk siyasi literatürüne armağan ettiği pek çok cümle arasında birisi var ki, gücünün doruğunda bir liderin aşırı kendine güvenini yansıtması bakımından ilginçtir: “Odunu aday göstersem onu bile milletvekili seçtiririm.”
3- HOŞGÖRÜ:
Menderes’in kişiliğindeki çelişkili yönler hayatı boyunca ilişkilerine yansımış, iniş çıkışlarla dolu bir grafik çizmiştir. Bir yanıyla son derece nazik, zarif, duygusaldır, diğer yanından bakıldığında asabi, sert, dediğim dedik... Eleştiriye tahammülsüz kişiliğinin, bazı durumlarda engin bir hoşgörü abidesi haline dönüşüvermesi onu tanıyanlar için çok şaşırtıcı değildir. CHP’nin yayın organı Ulus gazetesinde yazılar yazan genç bir gazeteciyi, Bülent Ecevit’i, “sola kaymakla” eleştiren ve kendisine şikayet eden bir milletvekiline söyledikleri siyasi vefanın ve olgunluğun bir simgesi gibidir: “Sözünü ettiğin genç bize babası milletvekili Fahri beyin yadigarıdır. İlişmeyin. Bırakın yazsın.” Oysa aynı Menderes, İsmet İnönü’yü Meclis kürsüsünden “milli jurnalci, profesyonel cani, bunak” gibi son derece ağır kelimelerle itham edecek kadar fevridir de...
4- HAFIZA-İ BEŞER NİSYAN İLE MALÜLDÜR:Başlarda demokrasi ve özgürlüklerden yana tavrıyla dikkat çeken Menderes’in, iktidara geldikten bir süre sonra tamamen zıt bir tutum takınması, bütün gücü ellerinde tutan vurdumduymaz tavırları, parti arkadaşları ve basın tarafından eleştirilmiş, bu eleştirilere verdiği cevap uzun süre konuşulmuştu: “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” (İnsan hafızasının sakat tarafı çabuk unutmasıdır.)
5- NAMUS: Anadolu insanının geleneksel kültürüyle büyütülmüş Menderes’in hayatında namus kavramının önemine işaret eden bir anektod anlatılır. Londra’daki uçak kazasında hayatını kaybedenlerden biri de Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şerif Arzık’tır. Arzık’ın dul eşi Nimet Hanımsa Ankara’nın en ünlü gazetecilerinden biridir. Şerif Beyin ölümünden sonra MİT Başkanı Prof. Hüseyin Avni Göktürk, Nimet Hanımı makamına çağırarak terbiye sınırları dışına çıkan tekliflerde bulunur. Olayı Ankara Palas’ta rakısını yudumlarken bir DP’li milletvekilinden haber alan Adnan Menderes’in tepkisi çok şiddetlidir: “Vaay! Şehidin karısına haa! Bu nasıl bir cürettir!” dedikten hemen sonra talimatını verir: “Bana derhal Celal Bayar’dan bir randevu alın!” Cumhurbaşkanının yakını olması MİT Başkanını kurtaramayacak, Menderes’in Bayar’la yaptığı görüşme Göktürk’ün görevden alınmasıyla sonuçlanacaktır.
6- ÇAKIRBEYLİ: Toprak ağası bir aileden gelen Menderes için kuşku yok ki, en kutsal madde toprak, en kutsal yer Çakırbeyli çiftliğidir. Adnan Bey siyasi kariyerinin tüm basamaklarını halkın eşine az rastlanır desteğiyle çıkarken de, devletin tepesindeyken de, hatta Yassıada’da bile toprağın hasretini çekmiştir. Sıcak bir yaz gününde Ankara sokaklarında dolaşırlarken yakın dostu Mükerrem Sarol’un “ne güzel bir gün” yorumuna verdiği cevap bu anlamda düşündürücüdür: “Öyle deme! Şimdi Çakırbeyli’de insanlar da, toprak da yere düşecek bir damla yağmurun hasretiyle kavrulmaktadır.”
7- BAŞBAKANIN KOCASINDAN İSTEDİĞİ KADIN:“Adnan Menderes’i 1951’de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim...” Ayhan Aydan, 31 Ekim 1960 günü Yassıada duruşmalarındaki ifadesine bu sözlerle başladı. Herkes onun bir başbakanla yaşadığı yasak aşkın utancı ve ezikliği içinde olacağını, belki de inkâra kalkışacağını zannediyordu. Ama o aşkına sahip çıkarak herkesi şaşırtacaktı. Dimdik duruşuyla mahkeme heyetini bile derinden sarsmış, saygı ve hayranlık uyandırmıştı. Buna hiç şaşırmayanlar yalnızca onu yakından tanıyanlardı...
Yazar Yılmaz Karakoyunlu’nun, “Yorgun Mayıs Kısrakları”nda “Cumhuriyet haremi böyle bir haseki görmedi” diye tasvir ettiği... Başbakan Adnan Menderes’in büyük bir aşkla bağlandığı, uğruna siyasi kariyerini tehlikeye attığı Ayhan Aydan opera sanatçısı Hasan Ferit Alnar’ın karısıydı... Menderes aralarındaki gönül ilişkisini kocası Ferit beye bizzat kendisi anlatmıştı...