Abdullah Gül'le Haziran 2004 Yılında Yaptığımız Özel Röportaj



Türkiye'nin gelmiş geçmiş belki de en farklı siyasetçilerinden, AK Parti'nin kurucu kadrosunda bulunan Abdullah Gül ile 2004 yılında çok sıcak bir röportaj gerçekleştirmiştik. İşte tozlu raflarımızdan çıkardığımız Boxer Dergisi'nin Haziran 2004 sayısına ait en ağır röportajı...



Yayın Tarihi: 8.11.2018 16:44:00

Maliye bürokratlarının "üstat", dışişleri uzmanlarına da "manşer" denirken aslında bu iltifatların içi bağlı oldukları kurumun Türk devlet yapısındaki önemiyle doldurulur.

Abdullah Gül iktisat kökenli bir dışişleri bakanı ama bu iki tanıma da girmiyor. O tam bir siyasetçi, bağlı olduğu kurum da TBMM.

Başbakanlık konusunda halef - selefliği gidip gelmeye devam edecek gibi görünen AKP'nin ikinci adamı. Belki de bu nedenden ötürü özellikle kriz anlamında verdiği yanıtlarda "devlet adamlığı"ndan çok "siyasetçi" kimliği göze çarpıyor.

Mesela güler yüzlü...

TV ekranından izlendiğinde "Acaba diplomomatik bir dil olarak mı kullanıyor?" diye düşündürtecek derecede yüzünden neredeyse hiç eksilmeyen tebessümü, yakın mesafeden anlaşılıyor ki anlaşılıyor ki kendi doğal hali. Hatta görüşmesinde "senli benli" hitap edebilecek kadar içten...

Evet, sesi biraz mahmur... Ama konuşurken karşısındakinin tam gözünün içine bakabilen nadir kişilerden de biri. Gözünüzün içine baka baka Türkiye'nin hop oturup hop kalktığı konularla ilgili olarak "O dediğinizi bilmiyorum", "Hatırlamıyorum", "Diyebilirler...", "Olabilir..." yanıtlarını veriyor. Hatta "Süleymaniye, Washington merkezli bir operasyon değildi" cümlesini de yine aynı rahatlıkla, gözlerini hiç kaçırmadan ve inanarak söylüyor. Gül'ü dinledikçe insan gerçekten de sakinleşiyor, başına bir çuval geçirilmiş de içinde nefes alamıyormuş hissinden uzaklaşıyor. Mevzu uzun, lafı uzatmadan röportaja geçiyoruz. 

Şimdi çok ciddi başka problemler var ama işin o kısmı günlük gazetelerin işi. Daha geniş perspektiften bakıyoruz biz. Göreve geldiğinizden bu yana Türkiye'nin "en iyi müttefiki" ABD ile başı dertten kurtulmadı. Kendinizi biraz şanssız hissediyor musunuz?

- [Çok gülüyor] Ne yapalım?

 Bölgeye yedi yıl önce Ateşkesi İzleme Gücü olarak giden Türk askerlerine, Talabani - Barzani ittifakından sonra gereksinimi olmadığı görüşü yaygın...

- Türk askeri sadece Talabani - Barzani için orada değil. PKK terörüne karşı da orada bulunuyor. Bu görev gizli de değil, ABD de bunu biliyordu.

"ABD, terör listesindeki bir örgütü müttefikine tercih edecekse, kendi bilir. Bu onları zor duruma sokar."

Süleymaniye baskınından sonra dış basında "ABD kendisine bölgede yeni ittifak buldu" yolunda haberler çıktı. Şimdi izninizle elimizdeki bilgileri sıralayalım:

1-ABD'nin kontrolündeki bölgede bulunan 5 bin terörist hala Türkiye'ye iade edilmedi.

2-PKK, İran'a yönelik ciddi saldırılarda bulunuyor.

3- Bu silahları, nerden bulduğu belli değil.

4- Ve PKK'nın saldırdığı İran, ABD'nin de son "düşmanı".  

5-Kürt gruplarının Türkmenler'e yönelik saldırılarından sonra ABD askerleri de 4 Temmuz'da Türkmen bürolarını bastı.

Bir süper güç terörize gruplarla çalışabilir mi?


- [Dışişleri Bakanı'nın yüzünde biraz alaycı bir gülümseme beliriyor] ABD, terör listesindeki bir örgütü müttefikine tercih edecekse, kendi bilir.

  Bunu açıklamaları çok zor olur herhalde...

- Zorluğu bırakalım, hiç önemi yok. Bu önce kendilerini zor durumda bırakır. O nedenle böyle bir şey olamaz. Çok mantıksız.

 Türk basınındaki önemli köşe yazarları "Türkiye'nin Kuzey Irak'ta ne işi var" görüşünü dile getiriyor. Bu görüşü hükümet de kendi içinde sorguluyor mu?

 -Hayır efendim, hükümetin sorgulayacağı hiçbir şey yok. Kimse psikolojik etki altına girmesin. Irak'ın bütünlüğü korunsun diyen birinci ülke biziz. Kırmızı hatsa eğer, bizim kırmızı hatlarımızdan biridir bu. Bizim başka ülkenin toprağında işimiz ne? Niye orada kuvvetlerimiz? Sebebi var da onun için. 5 bin silahlı terörist oraya yerleşmiş vaziyette. Biz onun için oradayız. Ha, Irak'taki otorite bu sorunu hallederse, biz zaten orada durmayız. Biz 30 bin şehit vermişiz. Bunu göz ardı edemeyiz. Dünya da göz gözardı edemez.

36. Paralel üzerinde ne kadar Türkmen var? Türkiye'nin korumasını gerektirecek kadar mı?

-Türkmenlere çok baskı yapıldı. İnsanların bir ayağı bir cipe, bir başka ayağı diğer cipe bağlanıp ayrı yönlere çekildiler. Hatta bunlardan oluşan bir sergiyi Öğrenci Birliği'nde açmıştım. Ta 70'li yıllarda. O zamanlar ne yazık ki dünyanın gözü kulağı orada değildi. Hatta Kuveyt olayına kadar ABD, İngiltere, Almanya buradaki olayları desteklediler. Burada çok baskı gören Türkmenler tüm Irak'a yayıldılar. O nedenle nüfus sayımı ya da ciddi bir demografik çalışma istiyoruz. Türkmenleri değil, Kürtleri de koruduk.

"Türkiye'nin orada ne işi var?" sorusu, acaba "ABD'nin orada ne işi var" sorusunu gölgeler haline mi geldi? Bunun sorulması daha öncelikli değil mi?
  
 -Soran çoktur heralde. Ama savaş sürecini biliyorsunuz. BM'deki, NATO'daki çalkantıları, dünyanın nasıl ikiye bölündüğünü biliyorsunuz. Dolayısıyla bu bütün dünyanın birbirine sorduğu bir soru.

Türkiye'nin Süleymaniye'de baskına uğrayan irtibat bürosundan alınan belgeler iade edildi mi? Takip ediyor musunuz?

-Silahlar ve diğer belgeler iade edildi. Belki birkaç eksik vardır. Onlar da takip ediliyor.

Genelkurmay Başkanı Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi olayı üzerine "Mahalli olduğunu düşünemiyorum" demişti. Siz krizi yönetmeye çalışan bir dışişleri bakanı olarak bu baskının planlı olmadığını inanma ihtiyacı hissetmiş miydiniz?

-[Biraz sinirleniyor] Hayır, ben inanmadığım şeyi kesinlikle söylemem. Kişisel bir stilim vardır. İnanmadığım şeyi savunmam. Bize gelen ilk bilgiler, edindiğimiz intibahı söylüyorum ben. Bilsem ki tersi, açıklamalarım da ona göre olurdu.

Araştırma sonucunda operasyonu düzenleyen ABD'lilerin iddia ettiği gibi Türk askerlerinin Kerkük Valisi'ne suikast planı da doğrulanabilir. O zaman Türkiye mi özür dileyecek?

-Devlet ciddiyeti neyi gerektiriyorsa o yapılır. Ama biz Türk askerlerinin böyle bir hazırlık içinde olduğuna ihtimal vermiyoruz. Böyle bir şeyi kabullenmiyoruz da... Çünkü bunlar milis kuvvetler değil. Bunlar asla emir - komuta zincirinden dışarı çıkmazlar. Türk askerinin disiplini bunu gerektirir.

Aslında aynı şey ABD'li askerler içinde geçerli. O zaman onlar hakkında "Komutanlarından habersiz böyle bir saldırıda bulunmuş olamazlar" dememiz gerekmez mi?

-Hayır, şu açıdan hayır: Çünkü onlar savaş ortamı içindeler. Savaş psikolojisi içinde farklı şeyler olabiliyor. Bunu Vietnam'da da gördük. Komuta zincirinden çıkılan ve yapılacak çok şey var.

 Genelkurmay Başkanı Özkök, geçen yıl 5 Mart'ta yaptığı konuşmada " Umarım savaşan güçlerle savaşmak zorunda kalmayız" ifadesini kullanmıştı. Özkök haklı mı çıktı?

-Bilmiyorum, hatırlamıyorum o konuşmayı. Zannetmiyorum ki ABD 'lilerle savaşmayız demiş olsun. Böyle bir şey düşünülemez çünkü. Olaylar, kazalar olabilir. Ama orduların savaşması mümkün değil.


Erdoğan, Cheney'le kritik konuşmalarını spor salonu ve sünnet düğününden yapmıştı. Bu durum kriz yönetimi açısından mahsurlu değil mi?

-Niye? Bilmiyoruz, belki Cheney dwe balık tutuyordu o sırada. Bugün artık telekomünikasyon o derece ilerledi ki bir yere çakılı kalmanız gerekmiyor. Ben de Powell'la Kayseri'deki bağ evinden konuştum. O da mesela Alaska'dan aradı.

Siz, Erdoğan'ın Cheney'le yaptığı görüşmelere tanık olduğunuzu ve bunların sert görüşmeler olduğunu söylüyorsunuz.

-Yani kararlı, açık, net. Hiçbir tereddüde mahal vermeyecek şekilde konuştu.

Sayın Başbakan bu kararlı görüşmeyi hangi dilde yaptı?

-[Çok gülüyor] Valla o anda birden İngilizce öğrenmedi. Dolayısıyla tercüman vardı tabii ki... Öyle bir makine olsa...

Geçen yılki ABD ile Türkiye arasında patlak veren kriz sırasında Kayseri Lisesi'nde mantı yiyor olduğunuz için çok eleştirildiniz. Bir daha mantı yer misiniz?

-Oraya mantıya değil çok önemli bir anıt açmaya gitmiştim. Kayseri Lisesi'nin o seneki son sınıf öğrencilerinin tamamı Sakarya Meydan Savaşı'na katılmış ve tamamı şehit düşmüş. Lisenin o yıla ait mezunu yok. Biz onlar için bir anıt açtık. Bu arada da geleneksel mantı yemeği ikram edildi. Ben de "Yok bugün üzgünüm, ağzıma almam" demedim.

RÖPORTAJIN TELAŞLI KISMI

Bıyık: Bıyıklarımı sadece askere giderken kestim...

Cumhur: Doğum günü 29 Ekim'e denk geldiği için uzun bir süre evdekiler tarafından "Cumhur" diye çağırıldı.

Akrep: Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz'la aynı burç.

Gazoz: Kayseri'de "zeki" olmayını okula gönderirler. Gül'de çocukken elinde verdikleri gazozları satamadığı için başbakan olanlardan.

Gözlüklü: Okul yıllarındaki takma adı.

Necip Fazıl Kısakürek: 'Mit'i.

3 ay 22 gün: Başbakanlık süresi

AİHM: Türbanıyla üniversiteye alınmayan eşi Hayrunissa Hanım, "AHİM'e Türkiye'yi şikayet eden tek first lady" unvanını taşıyor.

Market Friendly: Başbakan seçildikten sonra hakkında dış basında yapılan yorum: Sermaye dostu.

Al Capone: Çok sevdiği lacivert üzerine beyaz çizgili takımını eşi "Al Capone'a benziyorsun" dediği için giymekten kaçınıyor.

Giloboru: Kayseri'nin bu özel vişne suyunu bardak bardak içmeye doyamıyor.

Futbol: Koyu Beşiktaşlı.

Salata: Mutfakta başarılı olduğu tek konu.

On beş: Eşiyle arasındaki yaş farkı.

Peruk: Eşi gibi türban sorunuyla karşılaşan kızı Kübra öğrenim gördüğü Bilkent Üniversitesi'nde peruk takıyor. 

Balayı: 12 Eylül döneminde tam evlendiği gece gözaltına alınan Gül, "Ama işkence görmedim" diyor. Bir süre metriste kaldı.

Fotoğraf: Belki de en sevdiği hobisi. Canon T70'ine hala gözü gibi bakıyor.

Bıyık: Sadece askere giderken kestirdi.

Moderate: Siyasi çevrelerde kendisine yapılan yakıştırma: Ilımlı.

Yağcılık: İnsanlarda en sevmediği özellik.

Sevdiği Ünlüler: Dostoyevski, Yıldız Kenter, Ahmet Özhan, Anthony Quinn, Bill Clinton.

Fehmi Koru: Milli Kültür Vakfı'nın bursuyla İngiltere'ye birlikte gittiler.

Hac: Kaç kezi hacı olduğunu hatırlamıyor bile...

Lahana: En sevmediği yemek. Gözde sebzesi ise patlıcan.

Yumuşak Karnı: Dışişleeri temsilcilerinin Milli Görüş Teşkilatı ve Fetullah Gülen cemaati ile yakın ilişki kurmalarını istediği 16 Nisan tarihli ve "Genelgeyi dışarı sızdırmak suçtur, gereği yapılır" dediği  21 Nisan tarihli iki genelge yayınlandı.

26-28 Şubat: "Gerçeklerden uzak politika yapılamayacağı dersini aldım" diye yorumluyor.

Kayıp: Hakkında RP döneminden kalma "kayıp trilyon" davası nedeniyle fezleke bulunuyor.